tunus_cengel_cProf. Dr. Yunus Çengel

Geleceğin Eğitimi Derneği Kurucu Üyesi

Adnan Menderes Üniversitesi

Mart 2015

Edwin Hubble 1929’da evrenin yüksek hızda genişlediğini keşfettiğinde -ki bu, Büyük Patlama teorisine dayanak oluşturmuştur, durağan evren fikrine alışmış fizik dünyası büyük bir şok yaşamıştı. Ama asıl şok 1998’de uzayın hızı artarak genişlediği keşfedildiğinde yaşandı ve fizik bilimi terminolojisine ‘karanlık enerji’ kavramı girdi. Benzer şekilde, içinde bulunduğumuz bu bilgi çağında her şeyin hızla değiştiği herkesin malumudur. Şaşırtıcı olan, bu değişim hızının artıyor olması ve bunun sonucu olarak bilgi, ürün ve mesleklerin ömrünün gittikçe kısalıyor olmasıdır. Bu değişken ortamda işlevsel kalabilmek için, belli bir mesleğin gerekleri ile bağlantılı statik beceriler yerine her zaman ve zeminde geçerli olan dinamik yaşam becerilerine sahip olmak hayatî önem taşımaktadır.

Sanayi toplumunda meslekî beceri gerektiren tekrara dayalı rutin işler artık akıllı aletlere ve robotlara bırakılmakta, bilgi toplumunda fonksiyonel olabilmek için gerekli kritik düşünme, hayat boyu öğrenme ve etkin iletişim gibi beceriler ön plana çıkmaktadır. Eğitim sistemleri, bu yeni paradigmaya uyumlu hale gelmek ve öğrencileri gerekli bilgi, beceri ve yetkinliklerle donatarak gerçek hayata hazırlamak için sürekli evrilmek durumunda kalmaktadır. Bunun doğal bir sonucu olarak eskinin girdi esaslı değerlendirme ve akreditasyon sistemleri, yerini çıktı esaslı ve standart testler yerine gözlemlerle ölçülebilen kazanımlara dayalı sistemlere bırakmaktadır.

Örneğin Avrupa Parlamentosu (AP) 2006’da kişisel tatmin ve gelişim, toplumsal kabul, sosyal katılım, aktif vatandaşlık ve istihdam edilebilirlik için gerekli bilgi, beceri ve davranış sepeti olarak şu ‘8 Anahtar Yetkinliği’ adapte etmiştir. [1]:

  1. Anadilde iletişim,
  2. Yabancı dillerde iletişim,
  3. Matematikte yetkinlik ile bilim ve teknolojide temel yetkinlikler (analiz etme, kritik düşünce, bilimsel yaklaşım),
  4. Dijital yetkinlik (bilişim/iletişim teknolojilerini etkin kullanma),
  5. Öğrenmesini öğrenme,
  6. Sosyal ve medeni yetkinlikler (demokrasi, kişisel haklar, vs),
  7. Girişkenlik ve girişimcilik (yaratıcılık, inovasyon, etiklik, liderlik) ve
  8. Kültürel farkındalık ve ifade (sanat, müzik, edebiyat, tiyatro, kültürel faaliyetler).

Bu anahtar yetkinlikler birbiriyle yakından ilintilidir ve kritik düşünce, yaratıcılık, girişkenlik, problem çözme, rizk irdelemesi, karar alma, ve duyguları yapıcı bir şekilde yönetmeye vurgu yapılmaktadır. Bugünün globalleşen dünyasında işlevsel olabilmek için olmazsa olmaz olan bu temel yetkinlikler, çoktan seçmeli testlerle ölçülebilecek şeyler değildir. Mevcut ‘öğrencileri sıralamaya’ dayalı eğitim sisteminin terk edilmesi, okullarda bu tür klasik testlerle ölçülmesi zor olan beceri kazanımlarına odaklanmayı mümkün hale getirecektir.

Randstat insan kaynakları şirketi tarafından yapılan bir ankette[2], işverenlerin çalışanların sosyal becerilerine 5 yıl öncesine göre daha fazla önem verdiği fikrine katılanların oranı %85 olmuştur ve görev konumunda bu becerilerin öneminin giderek artacağını düşünenlerin oranı %81’dir. Benzer şekilde, işverenlerin çalışanların dijital becerilerine 5 yıl öncesine göre daha fazla önem verdiği fikrine katılanların oranı %89 olmuştur ve görev konumunda bu becerilerin öneminin giderek artacağını düşünenlerin oranı %87’dir.

Aydın Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünce 2013’te 1628 işyeriyle yapılan anketlere göre her 100 işyerinden 29’unda açık iş vardır ve 100 işyerinden 47’si eleman bulmakta güçlük çektiğini ifade etmektedir. İşverenlerin %56’sına göre bunun temel sebebi yeterli beceri ve niteliğe sahip kişilerin olmamasıdır. Çalışanlarda öncelikle aranan özellikler yeterli mesleki bilgi (%77), takım çalışması becerisi (%59), iletişim ve ifade becerisi (%41) ve problem çözme becerisidir (%24).[3] Bu sınırlı anket bile bilgi çağında işlevsel olabilmek yukarıda listelenen 8 anahtar yetkinliğin önemini göstermektedir.

26 Eylül 2013 tarihli Time dergisinde ‘2025 Mezunları’[4] kapak konusu ile ilgili bir makalede, beşeri bilimlerde bile genel bilgi edinmeden ziyade aktif/etken olmaya ve aktif düşünce, aktif ifade ve hayat boyu öğrenmeye aktif hazırlığın artan önemine vurgu yapılmaktadır. Hatta bir metin veya soruya angaje olma, verileri ve müzakereleri tasnif etme ve kendini ifade etmenin genel bilgi edinmeden önce geldiği ifade edilmektedir. Makalede, işverenlerin yarısının yetkin yeni üniversite mezunu bulmakta zorlandıklarını gösteren bir araştırma da yer almaktadır.

Öğrenci transkriptlerinde yer alan dersler ve başarı notları, mezunların sahip oldukları bilgi ve beceriler hakkında güvenilir bilgi vermekten uzaktır ve hiçbir işveren sadece akademik başarıya bakarak mezunları işe almaz. Bu eksikliği gidermek için New York’ta kâr amacı gütmeyen Council for Aid to Education kurumunun geliştirdiği Yükseköğretim Öğrenme Değerlendirmesi (Collegiate Learning Assessment Plus, CLA+) testi çok sayıda üniversitede uygulanmaktadır. Bu test, alan bilgisi yerine eleştirel düşünce, analitik akıl yürütme, yazılı metin irdeleme, yazma ve iletişim gibi, işi ne olursa olsun tüm çalışanlar için önemli olan ve profesyonellerin sahip olması istenen asgari becerileri ölçmektedir. 15 Ocak 2015 tarihli Wall Street Journal’da yer alan CLA+ testi ile ilgili bir analize göre, 169 yükseköğretim kurumunda 31,652 üniversite son sınıf öğrencisine verilen bu test, mezun adaylarının %39’unun iş gücüne katılmaya hazır olmadığını ortaya koymuştur. [5]

Mühendislik programları akreditasyonlarında 1900’lü yıllarda girdi tabanlı yaklaşım – yani uygulanan mühendislik programlarının içeriğinin belirlenen standartlara uygunluğunu kontrol – esastı. 2000’li yıllarda ise çıktı tabanlı yaklaşıma geçildi ve mezunların ‘ABET 2000 Kriterleri’[6] olarak bilinen ve Türkiye’de Mühendislik programlarını akredite eden MÜDEK[7] -ki ABD’de aynı işi yapan ABET ile eşdeğerdir ve her ikisi de yetkilendiren kuruluş Washington Accord’a üyedir- tarafından da esas alınan aşağıdaki becerilere sahip olduklarının kanıtlanması istendi:

  1. Matematik, fen ve mühendislik bilgilerini uygulayabilme becerisi,
  2. Deney tasarlama ve deney yapma ile birlikte verileri analiz etme ve yorumlayabilme becerisi,
  3. Bir sistem, cihaz ve prosesi ihtiyaçları karşılayacak şekilde tasarlayabilme becerisi,
  4. Multi-disipliner takımlarda etkin/verimli bir şekilde çalışabilme becerisi,
  5. Mühendislik problemlerini tanımlama, formüle etme ve çözme becerisi,
  6. Profesyonel ve etik sorumluluklar konusunda farkındalık sahibi olma,
  7. Etkin bir şekilde iletişim kurma becerisi,
  8. Mühendislik çözümlerinin global ve toplumsal boyutlardaki etkileri hakkında anlayış sahibi olmak için gerekli genel eğitim almış olma,
  9. Hayat boyu öğrenmenin gerekliliği konusunda anlayış sahibi olma ve hayat boyu öğrenme becerisini edinmiş olma,
  10. Çağdaş sorunlar hakkında bilgi sahibi olma,
  11. Mühendislik pratiği için gerekli olan teknikleri, yetkinlikleri ve modern mühendislik araçlarını kullanma becerisi

Görüleceği gibi, ABET 2000 kriterleri ile AP 8 anahtar yetkinlik arasında yakın bir paralellik vardır. Hatta denebilir ki 8 anahtar yetkinlik, tüm meslekler için sahip olunması gereken temel becerileri temsil etmektedir. Nitekim bir dergide başarılı bir mühendislik pratiği için mühendislik mezunlarının sahip olması gereken 10 özellik şöyle ifade edilmiştir:[8]

  1. Bilgi edinme ve uygulama becerisi,
  2. Teknik yetkinlik,
  3. Problem çözme becerisi,
  4. Tasarım yapmaya yatkınlık,
  5. Etik ve profesyonel davranma,
  6. İyi iletişim becerileri,
  7. Takım oyuncusu olma,
  8. Büyük resmi görme becerisi,
  9. Öğrenmeye istekli olma,
  10. Endüstride işlevsel olma.

3 Eylül 2013 tarihli New York Times’daki bir analizde vurgulandığı gibi, sınav ve sıralama çılgınlığı öğrencilerin çok yönlü birey olarak gelişimini önlemekte, sağlıklı büyümelerine engel olmakta ve öğrencilerde sosyal sorumluluk, yaratıcı ruh ve pratik beceriler geliştirme fırsatlarına darbe vurmaktadır. Aynı zamanda, gerçek hayat zorluklarıyla yüzleşmeye hazırlıksız, sosyalliği yetersiz ve inisyatif kullanamayan girişimcilikten uzak gençler yetişmektedir. Beceri kazandırma yerine bilgi yükleyip bu bilgileri ölçmeye dayalı eğitim sisteminin hedefi öğrencileri, bilgisayar ve robotlar gibi, verilen bilgileri işleme kapasitesi yüksek kişilere dönüştürmektir. Bu sistemde yetişen başarılı öğrenciler, bir soru sorulduğunda doğru cevabı bulabilirler. Ama iyi bir soru soramazlar. Gerçek hayat ortamında da fonksiyonel olmakta zorlanırlar.

YÖK’ün 2006’da yayınladığı ‘Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi’[9] Raporu da sınav ve öğrencileri sıralama odaklı sistemle ilgili bu tespitleri teyit etmektedir:

  • “Çoktan seçmeli sorular ile öğrencilerin analiz, sentez ve değerlendirme yapabilme yeteneklerini ölçmek son derece zorlaşmaktadır. Ayrıca, adayların kendilerini sözlü ve yazılı olarak ifade etme becerilerinin ölçülmesi gerçekleştirilememektedir.
  • ÖSS, ortaöğretimde sınavı amaç, eğitimi araç durumuna getirmiştir.
  • Müfredat dışı okuma, sosyal ve öteki uğraşlar, değişik faaliyet ve projelere katılım, üniversiteye giriş sınavı açısından bir zaman kaybı olarak görülmektedir.
  • Sistem, kendini ifade etmede zorlanan, sorun çözme becerisi yeterince gelişmemiş, sosyal etkinlik deneyimi olmayan, toplumdan kopuk, …bir lise mezunu profilinin yetişmesine yol açmaktadır.
  • Sınava odaklanan eğitim sürecinin bir başka yansıması da, doğrudan adayların ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkisi ile ilgilidir.
  • Adayların, sınav sonucunda bir yere yerleşememe kaygıları, gelecek için karamsar olmalarına, onların ve ailelerinin yaşamlarında iz bırakacak büyüklükte sorunlara yol açabilmektedir.”

MEB istatistiklerine göre, 2012-2013 öğretim yılında toplam 4 milyon 996 bin ortaöğretim öğrencisinden sadece 47 bini (yüzde 0.94) fen ve sosyal bilimler liselerinde öğrenim görmüştür[10]. Bu elitik liselere girecek yaklaşık %1’lik öğrenciyi belirlemek için tüm ortaokulları 4 yıl boyunca bilgi yükleme merkezlerine çevirmenin ve bedensel ve zihinsel gelişim çağındaki çocukları gerçek hayatta bir karşılığı olmayan hızlı soru çözme becerisi kazandırmaya mahkûm etmenin anlamı yoktur. Genel akıl, tüm anadolu ve genel liselerin, farklı eğilimli öğrencilere fen, sosyal bilim, sanat, spor veya yabancı dile yönelmelerine fırsat veren esnek bir müfredatla çok programlı liselere dönüştürülmesini gerektirir – aynen öğretmen liselerinin dönüştürüldüğü gibi. Tüm meslek liseleri de çok programlı meslek liselerine dönüştürülebilir ve yerel ihtiyaca hitap eden bölümler açılabilir.

Sonra yapılması gereken ilkokul mezunlarının kendi mahallelerindeki ortaokula gittiği gibi, ortaokul mezunlarının da kendi mahallelerindeki en yakın genel, meslek veya imam hatip lisesine gittiği bir sistem kurgulamak ve sadece küçük bir kesimi ilgilendiren özel ve (Galatasaray Lisesi gibi) özellikli okulların da kendi öğrencilerini kendi kriterleriyle almasını sağlamaktır. Böylece okullar arasındaki uçurumlar giderilirken, ilk ve ortaokul öğrencilerinin dershaneye gitme ihtiyacı da ortadan kalkar. Mevcut ortak sınavlar da ‘sıralama’ için değil ‘eksikleri belirleme ve onları giderme’ amaçlı olarak kullanılır ki modern dünyanın da yaklaşımı budur. Okullar arası geçişin de son derece esnek olması, sistemde büyük bir rahatlama sağlayacaktır.

Benzer çıktı tabanlı yaklaşım öğretmenler için de geçerlidir. Nitekim Harvard Üniversitesi tarafından 2010’da ‘İlk ve Ortaokullarda Öğretmen Etkinliği’ üzerine hazırlanan bir rapor, sınıflarda öğretme etkinliğinin, eğitim fakültesinden mezun olup olmama, mezun olunan üniversite veya yüksek lisans yapmış olmayla bir ilişkisi olmadığını ortaya koymuştur. Hatta raporun yazarları iyi bir öğretmeni, eğiterek değil seçerek bulmanın daha kolay olduğu sonucuna varmışlardır.[11] Öğretmenlik bir sanattır ve öğretme becerisi KPSS türü test sınavlarıyla ölçülemez. ABD’de öğretmenlerin yarısının ilk 5 yılda mesleklerini bırakıp piyasada daha iyi işlere girmeleri gösteriyor ki çok yönlü yetişen öğretmenlerin geniş mesleki seçenekleri vardır ve daha mutlu olurlar.[12]

Dünyanın artık bilgi-tabanlı ekonomiye geçiyor olması ve artan oranda yüksek eğitimli işgücüne dayalı olması, gelişmişlik ve ekonomik rekabet gücü için eğitimin önemini gittikçe arttırmaktadır. Modern dünyada eğitimin temel amacı bilgi yüklemek ve hatta beceri kazandırmaktan ziyade bireylerin hayal gücü ve yaratıcılıklarını geliştirmek, bağımsız düşünmelerini sağlamak ve özgüvenlerini tesis edip girişimcilik ruhu kazandırmaktır. Bu da ancak demokrasi kültürünün yerleştiği toplumlarda olur.

New York Times gazetesi yazarı Thomas Friedman, 7 Mart 2004 tarihli yazısında Amerikan mucizesi arkasındaki sırrı şöyle açıklar:“Amerika var olmuş en büyük inovasyon makinesidir ve yakın bir zamanda kopya edilemeyecektir. Çünkü bu, çok sayıda faktörün çarpımının ürünüdür: Ekstrem seviyede düşünce özgürlüğü, bağımsız düşünceye yapılan vurgu, sürekli yeni beyin göçü, teşebbüs edip başarısızlığa uğramanın ayıplanmadığı bir risk alma kültürü, yolsuzluğa bulaşmamış bir bürokrasi ve yeni fikirleri global ürünlere dönüştüren rakipsiz bir risk sermayesi sistemi ile para ve sermaye piyasaları.”[13] Fikir özgürlüğünün en yüksek düzeyine ve düşüncenin de bağımsız oluşuna yapılan vurgu dikkat çekicidir. Albert Einstein’in“Gerçekten büyük ve ilham verici her şey hürriyet içinde çalışabilen kişi tarafından yaratılmıştır” sözü de bu ifadeyi destekler mahiyettedir.

Sosyal zekanın gelişimine uygun bir zeminde gerçek hayat becerileri kazandırmak yerine bilgi yükleyerek öğrencileri bir üst okula girişte sıralamaya yönelik mevcut eğitim sisteminde anlamlı reform yapmanın yolu, sistemin temel çıktısının ‘öğrencileri sıralama’ olmaktan çıkarılmasıdır. Bu durumda ulusal sınavlar öğrencileri sıralama yerine eğitim hedeflerine birey, sınıf, okul, şehir ve bölge bazında ne derece yaklaşıldığının belirlenmesi ve yapılacak değişiklik ve alınacak iyileştirme tedbirlerine objektif bir dayanak oluşturmak yani kurumları değerlendirmek ve hatta derecelendirmek için yapılır.

 


[1] Recommendation 2006/962/EC of the European Parliament and of the Council of 18 December 2006 on key competences for lifelong learning [Official Journal L 394 of 30.12.2006].
[2] http://www.randstad.com.tr/cms/haberler/is-verenler-calisanlarindan-ne-bekliyor
[3] Aydın Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü, Ekim 2013 Haber Bülteni
[4] http://nation.time.com/2013/09/26/the-class-of-2025/
[5] http://www.wsj.com/articles/test-finds-many-students-ill-prepared-to-enter-work-force-1421432744
[6] http://www.abet.org/
[7] http://www.mudek.org.tr
[8] 
http://alpha90.blogspot.com.tr/2008_02_01_archive.html
[9] http://www.yok.gov.tr/duyuru/2006/turkiyeninyuksekogretimstratejisi.pdf
[10] http://sgb.meb.gov.tr/istatistik/meb_istatistikleri_orgun_egitim_2012_2013.pdf
[11] http://www.hks.harvard.edu/pepg/MeritPayPapers/Chingos_Peterson_10-08.pdf
[12] http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/2006/05/08/AR2006050801344.html
[13] http://www.nytimes.com/2004/03/07/opinion/the-secret-of-our-sauce.html