Prof. Dr. Yunus Çengel

Geleceğin Eğitimi Derneği, İstanbul
Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın

ÖSYM, 2015 ÖSYS yerleştirme sonuçları ile ilgili sayısal bilgileri 23.07.2015 tarihli 2 sayfalık bir dokümanda açıkladı. Toplam 4 tablodan oluşan özet dokümana ÖSYS Yerleştirme Sonuç Sayısal Bilgiler linkinden erişilebilir. Bu tür istatistikî bilgiler, durum değerlendirmesi yapmaya ek olarak geleceğe yönelik politika değişiklikleri ve yeni politika geliştirilmesi için sağlam bir dayanak oluşturduğundan oldukça önemlidir. Tabi bunun için rakamların dilini geniş bir perspektiften eleştirel bir bakış açısıyla doğru okumak ve geçerli çıkarımlar yapmak gerekir.

ÖSYM’nin hazırladığı tablolar ve her bir tablo ile ilgili değerlendirmeler aşağıda verilmiştir.

1.TABLO 1:2015’de ÖSYS’ye başvuran 2.126.670 adaydan tercih yapma hakkına sahip olan ve tercih yapan aday sayıları Tablo 1’de şöyle verilmiştir:

tablo_1

Öyle görülüyor ki tercih hakkı olan 2 milyonu aşkın adaydan sadece 1.239.800’ü (%62) tercih hakkı kullanmıştır. Meslek lisesi mezunlarının bir kısmının mesleki bilgi ve becerilerine dayanarak işe girmiş olabilecekleri varsayılırsa, 866.046 meslek lisesi mezunundan sadece 535.243’ünün (%62) yükseköğretim tercih etmiş olması anlaşılabilir bir durumdur. Ancak mesleki beceri kazandırma yerine öğrencileri yükseköğretime hazırlama odaklı lise mezunlarınında sadece %62’sinin (1.144.744 kişiden 704.557’si) yükseköğretim tercihi yapması ve geri kalan %38’inin tercih bile yapmamış olması, üzerinde ciddi düşünülmesi gereken bir durumdur.

Tercih yapmayan yaklaşık 440 bin lise mezununun piyasada geçerli bilgi, beceri ve yetkinlik sahibi olmadıkları ve dolayısı ile gerçek hayata hazır olmadığı dikkate alınırsa, bu gençlerin önlerinde sadece iki seçenek vardır: Gelecek yılı veya yılları üniversiteye hazırlık dershanelerinde geçirip tekrar yükseköğretime girmeyi denemek veya iş dünyasında geçerli bir donanımı olmayan vasıfsız bir genç olarak iş hayatına girmeye çalışmak.

2. TABLO 2: Açık öğretimi kapsamayan ancak ikinci öğretimi kapsayan örgün (lisans ve önlisans) programlarının kontenjanları ve yerleşme sayıları Tablo 2’de şöyle verilmiştir:

tablo_2

Görüldüğü gibi lisans programlarında 436.484 kontenjandan 18.770’i (%4.3), önlisans programlarında 387.255 kontenjandan 20.019’u (%5.2), toplamda da 784.950 kontenjandan 38.789’u (%4.7)boş kalmıştır. Boş kontenjanda geçmiş yıllara göre ciddi bir azalma fark edilmektedir ve bu olumlu bir gelişmedir (2013’de bu oran %14 idi). Ancak yükseköğretim kapasitesinin hâlâ yaklaşık %5’inin (devlet üniversitelerinde %2.2, vakıf üniversitelerinde %11) atıl kalması bir kaynak israfıdır ve bu israfın önlenmesi gayretlerine devam edilmelidir.

Lisans programlarına yerleşen 417.714 öğrenciden 335.760’ı (%80) devlet üniversitelerine yerleşmiştir ve bu yüksek bir orandır. Vakıf üniversitelerindeki öğrenci oranının yükseltilmesi ve %11 atıl kapasitenin değerlendirilmesi için KDV muafiyeti ve hatta ilk ve ortaöğretimde özel okullara yapıldığı gibi teşvik mekanizmaları düşünülmelidir.

3. TABLO 3:Öğrenim durumuna göre, başvuran ve yerleşen aday sayıları Tablo 3’de şöyle verilmiştir:

tablo_3

Bu tablo ciddi şekilde değerlendirilmelidir:

  1. Üniversiteye girmek için başvuran 2.126.670 adaydan sadece 891.090’ı (%42) meslek liseleri dahil tüm liselerde son sınıf öğrencisidir ve bunların 227.190’ı (%25) lisans, 206.500’ü (%23)ön lisans ve 42.189’u (%4.7) da açıköğretim olmak üzere toplam 475.879’u (%53; veya 983.090 yerleşenin %48’i) üniversiteye yerleşmiştir. Geriye kalan yaklaşık 415 bin yeni lise mezunu acaba hayata hazır mıdır ve kendilerine temel hayat becerileri kazandırılmış mıdır? Bu 415 bin yeni mezunun çoğunluğunun üniversiteye girmeye yönelik eğitim veren genel veya Anadolu Lisesi mezunu oldukları ve öne çıkan vasıflarının çoktan seçmeli test sorusu çözmek olduğu dikkate alınırsa, açıktır ki 18 yaşındaki bu gençlerin kendilerini hayatta başarılı kılacak kayda değer bir becerileri yoktur ve gençler hayata girmeye hazır değildir. Bu problemi kökten çözmenin yolu, tüm ortaöğretim kurumlarındaki öğrencilere, başta Avrupa Parlamentosu’nun 2006’da adapte ettiği 8 anahtar yetkinlik olmak üzere gerçek hayat becerisi kazandırılmasıdır. Bunu temin etmenin yolu da kazanılan bu becerilerin üniversiteye girişte karşılıklarının olmasıdır. ÖSYS’ye başvuran adayların çoğunun (%58) liseyi en az bir yıl önce bitiren kişiler olması da üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.
  2. Üniversiteye girmek için 2015’de ÖSYS’ye başvuran yaklaşık 631 bin aday daha önce sınava girmiş ama yerleşmemiş kişilerdir. Bunların 150 bini lisans, 104 bini önlisans, ve 89 bini de açıköğretim olmak üzere toplam 344 bini (983 bin yerleşenin %35’i; 631 bin adayın %54’ü) üniversiteye yerleşmiştir. Bu demektir ki liseyi bitirdikten sonra bir yıl veya daha fazla bir süre üniversiteye girme ümitlerini devam ettirenlerin yaklaşık sadece yarısının hayalleri 2015’de gerçek olmuştur – ki bu orana açıköğretime kaydolanlar da dahildir. Geri kalan kesimin gerçek hayata girmesi daha da gecikmiş ve zorlaşmıştır.
  3. Üniversite sınavına giren adayların yaklaşık 404 bini üniversite öğrencisidir. Bunlardan 24 bini lisans, 35 bini önlisans, ve 38 bini de açıköğretim olmak üzere toplam 97 bini (%24) yeni bir programa yerleştirilmiştir. Bu demektir ki üniversitelere önceki yıllarda (muhtemelen çoğunluğu bir önceki yılda) girenlerden en az 404 bini istemedikleri programlarda okumaktadırlar ve bu öğrenciler bölüm veya kurum değiştirme gayreti içindedir. Bunlardan 97 bini (açıköğretim dahil 983 bin yerleşenin %10’u) eski bölümlerini terk ederek yeni bölümlere yerleşmiştir. Bunun sebep olduğu zaman ve kaynak israfının boyutu açıktır. Kapasite işgal eden bu 404 bin öğrenci muhtemelen zamanlarının büyük kısmını derslerini çalışarak değil, üniversite sınavına hazırlanarak geçirmiştir. Bu problemi asgari seviyeye indirmek için bölüm ve hatta kurum değiştirmenin geçtiğimiz yıl çok daha kolay ve esnek bir hale getirilmiş olması güzel bir gelişmedir. Ancak bu konuda öğrenciler arasındaki bilgilenme eksikliğinin giderilmesine ihtiyaç vardır. Caydırıcı bir önlem olarak da öğrenciler israf ettikleri kamu kaynaklarından sorumlu tutulmalı, ücretsiz yükseköğretim süresine daha önce kamu üniversitelerinde geçirdiği süreler de dahil edilmelidir.
  4. 2015’de ÖSYS’ye başvuranların yaklaşık 156 bini (bu rakam 2013’de 90 bin idi) daha önce bir üniversite bitirmiş kişilerdir. Bunların 14 bini lisans, 16 bini önlisans ve 16 bini de açıköğretim olmak üzere toplam 46 bini yerleştirilmiştir. İkinci bir üniversite bitirmek isteyenlere elbette engel olunmamalıdır. Ancak kamu üniversitelerinin çoğunlukla hiç üniversiteye gitmemiş olanların gelirlerinden kesilen paralarla fonlandığı dikkate alınırsa, kamu, başkalarının ikinci bir üniversite eğitimini ödemek zorunda bırakılmamalıdır. Dolayısıyla, ikinci defa bir kamu üniversitesini okumak isteyen kişiler, vakıf üniversitelerinde olduğu gibi, eğitimin gerçek maliyetini kendileri üstlenmelidir. Kamu vicdanını da rahatlatacak olan bu caydırıcı tedbir, üniversiteye giremeyen binlerce ilk başvuru yapan kişinin dershaneye gitmek yerine üniversiteye girmelerini mümkün kılacaktır.
  5. 2015’de ÖSYS’ye başvuranların yaklaşık 45 bini daha önce bir üniversiteden kaydı silinmiş kişilerdir. Bunların 2 bini lisans, 5 bini önlisans ve 13 bini de açıköğretim olmak üzere toplam 20 bini (%45) yerleştirilmiştir. Bu rakamlar üniversiteden kayıt silmenin pek etkin bir mekanizma olmadığını göstermektedir. Sorumluluk ve caydırıcılık için, üniversitelerden atılan veya kendi isteği ile kayıt sildirenler üniversiteye tekrar dönmeleri halinde, toplam ücretsiz yükseköğretim süresine, daha önce kamu üniversitelerinde geçirdiği süreler de dahil edilmelidir.

4. TABLO 4:Mezun olunan ortaöğretim kurumu türlerine göre, başvuran ve yerleşen aday sayıları Tablo 4’de şöyle verilmiştir:

tablo_4

Orta öğretimde mevcut durumun net bir resmini gösteren bu tablo ciddi olarak irdelenmeli ve kaynakların etkin ve verimli kullanılması ve takip edilebilir basit bir sistem kurgulanması için acil çalışmalar yapılmalıdır:

  1. Bu tabloda ilk dikkat çeken şey, lise türlerinin fazlalığı ve dağınıklığıdır. Örneğin bir meslek lisesinde sekreterlik bölümü olabilir, ama ‘Sekreterlik Meslek Lisesi’ adıyla tüm ülkede sadece 54 öğrencisinin ÖSYS’ye başvurduğu ayrı bir meslek lisesi açmak rasyonalite kriterleriyle bağdaşmaz. Doğru bir kararla kapatılıp Fen Liselerine dönüştürülen Öğretmen Liseleri gibi, bu tür liseler de kapatılıp çok programlı Meslek Liselerine dönüştürülmelidir.
  2. ÖSYS’ye başvuran 2 milyonu aşkın adayın sadece 2076’sı Sosyal Bilimler Lisesi mezunudur. Liselerde seçmeli ders ağırlıklı esnek müfredat uygulamasıyla, isteyen öğrenci Fen-Matematik, isteyen Sosyal Bilimler veya Yabancı Dil, isteyen de Sanat veya Spor ağırlıklı eğitim programlarını takip edebilir. Böylelikle Fen Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi, Spor Lisesi, Güzel Sanatlar Lisesi gibi ayrı okullara gerek kalmaz ve değişik eğilimli öğrenciler birbirlerinden etkilenerek daha zengin ve dengeli bir eğitim tecrübesine sahip olur. Eğilimleri değişen öğrenci de hiç okul değiştirmeye gerek kalmadan sadece programını değiştirir. Benzer bir argüman değişik türdeki meslek liseleri için de verilebilir.
  3. 2015’de ÖSYS’ye 1.182.332 Genel Lise, Anadolu Lisesi, Yabancı Dil Ağırlıklı Lise, Özel Lise ve Yabancı Dilde Eğitim Veren Özel Lise eski ve yeni mezunu girmiş, bunların yaklaşık 302 bini (%26) lisans,139 bini (%12) önlisans ve 96 bini (%8) de açıköğretim olmak üzere toplam 537 bini (%45) yerleştirilmiştir.
  4. Lisans programlarına öğrenci yerleştirmede en başarılı liseler Sosyal Bilimler Liseleri (%75), Fen Liseleri (%59) ve kapatılıp dönüştürülmüş olan Öğretmen Liseleridir (%59). 2015’de ÖSYS’ye giren 2.126.670 öğrenciden sadece 62.001’i (%2.9) bu üç tür liseden mezundur. Ortaokul mezunlarının %97’si lise eğitimlerine kimlik kazanma çağlarında  sınırlı sayıda öğrenciye hizmet veren bu elitik lise türlerinden mahrum olarak devam etmektedirler.
  5. 2015’de sınava 149.727 İman Hatip Lisesi mezunu başvurmuş, bunların yaklaşık 26 bini (%17) lisans, 14 bini (%10)önlisans, ve 30 bini (%20) de açıköğretim olmak üzere toplam 70 bini(%46) yerleştirilmiştir.Artık mezunları öğretmen olarak atanmadığı için varlık sebebini kaybeden ve doğru bir kararla Fen Liselerine dönüştürülen Öğretmen Liseleri gibi, mezunları İmam Hatip olmayan İman Hatip Liseleri de doğru bir kararla Meslek Lisesi kategorisinden çıkarılmış ve müfredatında İslamî derslerin de olduğu düz liselere dönüştürülmüşlerdir. Ancak, İlahiyat Fakülteleri avantajına rağmen, bu liselerin lisans programlarına öğrenci yerleştirme başarı oranları, Genel-Anadolu Liselerinin yerleştirme oranlarınınoldukça altındadır.
  6. 2015’de ÖSYS’ye 709.390 Meslek Lisesi (Ticaret, Endüstri, Kız, Sağlık, Otelcilik ve Turizm, Sekreterlik ve Diğer Meslek Liseleri) mezunu girmiş, bunların yaklaşık 48 bini (%7) lisans,212 bini (%30)önlisans ve 70 bini (%10) de açıköğretim olmak üzere toplam 330 bini (%47) yani neredeyse yarısı bir yükseköğretim programına yerleştirilmiştir. Bir yükseköğretim programına yerleşmeyen diğer yarının ne kadarının eğitimini gördüğü meslek ile ilgili bir işe girdiği konusunda bir bilgi yoktur. Ayrıca, bir yükseköğretim programına yerleştirilen öğrencilerin yerleştiği program ile mezun olduğu program arasında ne tür bir ilişki olduğu da çalışılmalıdır.

ÖSYS’ye giren 709.390 meslek lisesi mezununun yaklaşık 171 bini (%24) sınavsız olarak bir önlisans programına yerleştirilmiştir. Mezun olunan program ile yerleştirilen programın farklı olması durumunda, daha önce meslek lisesinde istenmeyen bir programda harcanan 4 yıl ciddi olarak sorgulanmalıdır. Mezun olunan program ile yerleştirilen programın aynı olması durumunda ise şu soru sorulmalıdır: Meslek Lisesinde 4 yılda ne verilemedi ki önlisans programında 2 yılda verilecek? Aynı programı tamamlamış bir Meslek Lisesi mezunu ile Önlisans Programı mezunu arasında bilgi, beceri ve yetkinlik yönünden bir farklılık var mıdır? Varsa nelerdir?

Önlisans programlarına Meslek Lisesi mezunları ile birlikte meslek eğitimi vermeyen diğer lise mezunları da girebilmekte ve bu öğrenciler birlikte ders görmektedir. Sonunda mezun olunan lise türü ne olursa olsun tüm öğrenciler aynı önlisans programından diploma almakta ve aynı işlere başvurmaktadır. Eğer 2 yıllık bir önlisans programıyla bir meslekte yetkinlik sağlanıyorsa, o zaman 4 yıllık meslek liselerine ne gerek olduğu sorgulanmalıdır.

Son olarak: Misyonu Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora eğitimi verip bilimsel araştırmalar yapmak olan üniversiteler ile misyonu kısa zamanda meslekî beceri kazandırmak olan Meslek Yüksek Okulları arasında ki geçişler irdelenmelidir. Etkinlik ve verimlilik için bir ildeki tüm kamu Meslek Yüksek Okullarının ‘Meslek Akademisi’ gibi bir isim altında bağımsız bir yükseköğretim kurumu olarak yeniden yapılanmasıve bu kurumların bölgelerinde akşamları/hafta sonları yetişkinlere yönelik Sürekli Eğitim Merkezi olarak da işlev görmesi ciddi olarak değerlendirilmelidir.

Gerçek dünyada ‘parasız eğitim’ diye bir şey yoktur; parasını başkasının ödediği eğitim vardır. Nitekim 2015 yılı bütçesinden üniversitelere 18 milyar TL ayrıldı. Halktan alınan bu paranın adil olarak en etkin ve verimli bir şekilde kullanılması, suiistimallerin önlenmesi ve halka en yüksek fayda olarak geri dönmesi akıl ve vicdanın gereğidir. Tüm dünyada çocuklara yönelik temel eğitim evrensel bir hak olarak görülür ve devletin asli görevlerinden biri ücretsiz ilk ve orta eğitim hizmeti vermektir.

Ancak toplumun sadece bir kısmına hizmet veren yükseköğretim bir hak değildir ve bedava yükseköğretim talep eden yetişkin bir kişi, aslında başkalarının – ki çoğu üniversiteye gidemeyen kişilerdir – kendi masrafını ödemesini talep etmektedir.

Devletin yükseköğretime katkı yapması ve öğrencilere maliyetin sadece bir kısmını yansıtması bir derece kabul edilebilir. Ancak öğrencilerin ücretsiz olarak aldığı bu pahalı hizmete lakaytlığı ve derslere bile girmiyor olması akıl ve vicdanları isyan ettirecek boyuttadır ve sorumsuzluğu kurumsallaştırmaktadır.

Nasılsa bedava diye bölüm değiştirip duran veya ikinci bir üniversite bitirmeye kalkanlar da halkın gelirinden kesilen paralarla bu işi yaptığının ve bir başka gencin üniversiteye girmesine engel olduğunun bilincinde bile değildir.

Tablolardaki rakamların bir istatistiki bilgi olarak kalmayıp etkinlik, verimlilik, sorumluluk ve hesap verebilirlik kapsamında eylem planlarına dönüşmesi gereklilik arz etmektedir.